UPDATED September 8, 2009

BY The TDA Team

IN South American Epic

no comments

UPDATED September 8, 2009

BY The TDA Team

IN South American Epic

no comments

Buenos Aires…from a Turkish Point of View

Buenos Aires’ten yola cikali neredeyse 1 hafta olmus ya da tam olarak 6 gun diyelim. Agustos’un 28’inde bisikletli gocerlerle ciktik kentin kuzeyinden Capilla del Senor adli ninik kasabaya dogru. Yoldaki ilk gun benim icin oldukca ilginc gecti. Zira yalnizca 1.5 gun kaldigim Buenos Aires bambaska bir mahallede, bambaska insanlarla birlikte farkli bir yuzunu, daha gosterdi bana. O gun cumartesiydi ve sabahin erken saatlerinde sehrin kuzey kismindaki Pallermo ve civarinda yuzlerce Arjantinli bulvar boyunca kilometrelerce uzanan benim gordugum tek yogun yesillik alan olan parkta kosuyor, bisiklete biniyor, yoga vs yapiyordu. Bu kesim bizim kaldigimiz mahalledeki (ki bu mahalle eski sehrin tursitik cazibe merkezi San Telmo’nun sinirinda sayilir) isci profilinden hem yasam bicimleriyle hem de yasadiklari alanlar, binalar itibariyle keskin bicimde ayriliyor. Sadece icinde bulundugum kamyondan bozma ofroad otobusunden disariyi seyrederek bile kendi ulkemden, Istanbul’dan da asina oldugum uzere, yuksek banliyo tarzi siteler, spor yapan saglikli genc insanlar  sayesinde  kolayca yorum yapabiliyorum.  

Buenos Aires’te gercekten tam olarak 1.5 gun gecirdim. Ucagim oglene dogru indiginde, benim Eiza’dan kaldigimiz yere varmam 12’yi buldu. Zaten 3 gun icinde 3 kita degistirerek 30 saati gecen 2 buyuk ucus yapmam yuzunden oldukca hasta ve bitkin bir halde zorla ulastim Arjantin’e ve bu 1.5 gunde de ayni zorlukla ve yorgunlukla gorebilecegim maksimumu olan sadece San Telmo civarini kesfedebildim. Yani sanmayin ki bir gece milongayada tango yaptim, ya da haydi daha mutevazi olsun tango yapanlari seyrettim…Erdem’in kulaklari cinlasin efsanevi tango isine hic bulasmadiysam da, bolca eski kolonyel tarzda binalarla dolu dar sokaklarda dolastim. Duvar resimlerinin fotograflarini cektim. Her yoruldugumda kucuk semt kefelerinde mola verdim, buralarda  kah balli sut ictim kah ispanyol tarsi tortilla ve empanada yedim. Ilk gecemde Miles ile sahane bir Bask tavernasinda leziz deniz urunleriyle yapilmis ilac gibi gelen bir corbayla, sahane bir balik yediysek de sonraki gun dillere destan bonfile ile sarap soleni atlanmadi merak edilmesin latin amerika gezgini arkadaslarim ve fakat sevgili kocam kendi memleketinde yani Calgary dolaylarinda daha iyilerini yedirecegini soyluyor bana surekli. Hos bu kadar makul fiyatli midir onu bilemem! Her neyse yedigin ictigin sana kalsin ne gordun diyenler icin Buenos Aires’te gordugum yabancilar icin atraksiyon sayisi bir elin parmaklari kadar etmez ama icinde anneler olmadan da olsa Plaza del Mayo’yu, San Telmo pazarini, sehrin finans merkezi Florida caddesini vs. gordum. Ve sehirdeki genel korku kulturunu, demir parmaklarin ardinda sakli pencerelerle kapli evlerdeki ve dukkanlarindaki hakim olan paranoyak havayi kokladim ve aslinda sehrin bu yanindan hic mi hic hoslanmadim.

 

Baskent sonrasi Rio Tercero’ya kadar olan bir haftalik yolculugum ise tam bir muamma. Zira bizim disimizda sanmiyorum ki baska gezgin kisi ugrasin tarsi kucuk kasabalardan ve koylerden gectik her yeni bir gunde, hatta kimisinde konakladik da. Ilk gece Capilla del Senor, yani efendinin minik kilisesi diyebilecegimiz bir garip yerde nehir kenarindaydik. Hafta sonu olmasi nedeniyle etrafta bolca asado(haydi mangal diyelim) yapan, futbol oynayan piknikciyle beraber gunu gecirdikten sonra hava kararinca gocer kampimiz sakinleriyle basbasa kaldik,

 

Ikinci gun pazardi ve daha da ilginc bir yerde sanirim orta sinifin halkin sayfiye yeri de sayilabilecek ve yine nehir kenarinda, plaj benzeri olusumlara sahip buyuk kamplarla dolu San Pedro’daydik. Bizde gelenege uyalim dedik ve kocaman bonfile parcalarimizla asado kervanina katildik o aksam yemeginde. Ertesi gunun sabahinda ciddi bir firtinaya uyandik ve bizim icin yagmurlu ve serin kis resmen baslamis oldu. Bu firtina, ayni gun toprak yola giren kamyonumuzun camurda kayip bankette yan yatmasina ve odumuzun kopmasina neden oldu. Sonucta hicbirimize birsey olmamasina sevinsek de nasil bu koca canavari oradan cikartabilecegimiz koca bir sorun olarak onumuzde duruyordu. Sorun nasil mi cozuldu 3 km genis ciftliklerle dolu en yakindaki koye dogru yurundu, kamyonumuzda o gun bisiklete binmeyen yolcular isinmalari icin koyun barina birakildi, traktor sahibi bir koylu bulundu ve bu kisi ile bir genc adami pesimize takip kurtarma operasyonu basladi. Bu tip olaylar yuregimizi hop oturup hop kaldirirsa da yerel insanlarla iletisim kurmak ve bir yeri her yeni gunde hizla gecip giderken goremedigimiz detaylarin farkina varmak icin kacirilmayacak firsatlar haline donusebiliyor ve bu nedenle aslinda calistigim turlarda kolaylikla  ve gulumseyerek hatirladigim asil anlar oluyor.

 

Bu olayli gunun ardindan 3. gun oldukca buyuk bir sehir olan Rosario’nun yakinlarinda Baigorria adli bir banliyoda belediye arazisinde kamp yaptik. Bu yere ozgu herhangi bir ozel birsey hatirladigimi soyleyemeyecegim ama Rosario’nun kendisi oldukca kozmopolit ve buyuk bir sehir gibi gorundu yanindan hizla gecerken.

 

4.gun ve 5. gun geceledigimiz kamplar ve kasabalar olan Bouquet ve Villa del Maria ise halkinin samimiyeti, misafirperverligi ve safiyane meragiyla baskentten ne kadar da uzaklastigimizi, ulkenin iclerine dogru yol aldigimizi bize animsatiyordu. Bu iki kasabada da herhangi ozel bir sey yok ve hatta buralara ulasmak icin gectigimiz yollar ucsuz bucaksiz yalnizca hayvanlar icin ot ekilmis genis otlak tarzi arazilerle dolu ve dumduz kilometrelerce otede ufuk cizgisinin ya da ilerlerdeki tek tuk bisikletci hatta sansliysak gaucho ya da atli sigir cobaninin gorulebilecegi kadar bos. Ama insanlari gercekten cok tatliydilar. Ilkinde aksam kampimizi once bisikletleriyle cok merakli ve tatli cocuklarla, sonra da video kameralariyla film ceken bir liseli genc grupla beraber ogretmenleri basti. Ikincisinde yerel bir gazeteci bizi ziyaret etti ve yolda da gezici radio istasyonundan canli baglanti yaptik. Sonucta dogal olarak goren herkes uzaydan gelmis gibi kiyafetler icinde bisikletleriyle ve koca sari bir kamyonla dolasan bu uluslararasi gecici gocer toplulugu merak ediyor.

 

Bugun Rio Tercero’dayiz ve Arjantin’in 2. buyuk sehri Cordoba’ya ve hakedilmis bir tatil gunune yalnizca bir bisiklet surus gunu kadar yolumuz kaldi. Bu sehir de kismen buyuk ve bir fark olarak bu gece yemek pisirmiyoruz. 5 gecelik yagmur altinda gecen kamptan sonra oldukca konforlu otel odamizda kaliyoruz. Bu yuzden de iste bu satirlar size ulasabiliyor. Keske en azindan bunu haftada bir kez yapabilecek kadar kendime ait zamanim ve mekanim olabilse diyerek bu notumu noktaliyorum.

 

Anlayacaginiz gibi arkadaslar bu gezide toplam 30 kisiyiz ve sabah 6.30 aksam 8’e dek neredeyse kamyonda bir noktadan diger noktaya ulasana kadar gecen zaman disinda surekli calisiyoruz ve bu nedenle gorduklerim, yasadiklarim oldukca sinirli olsa da bu koca kitadan, bu genis duzluklerden bir seyler anlamayi ve ogrenmeyi umut ediyorum…

Leave a Comment for "Buenos Aires…from a Turkish Point of View"

Your Email address will not published. Required fields are marked

REGISTER NOW!